O, yalnızca insanoğluna bahşedilmiş müthiş yalnızlık, zamanın sınırları dahilinde ölüyorken bizi bulduğunda, kıymeti bilinmeyen yaşamın ne kadar da manidar olduğunu hissedeceğiz ve secde, rükû ve kıyam ile şükredeceğimiz an, işte o andır.
Şükür, anlamını edâ edemediğimiz yegane mefhum, kıymetli sevgili. Koskocaman bir evrende, müthiş bir yaratımın eseri olarak insan, dirim dirim dirilerek kavuşmanın ve ayrılığın, vuslatın ve hasretin dipsiz doruklarında yeniden, yeniden anlamını yitirecek. Ve ardından keşfedilen her anlam, hangi ölümün eşiğinde bulacaktır insanı, ölümün eşiğinde bulunan her anlamın kesif pişmanlığıyla beraber?
Ölüm ve yalnızlığın kutsal evliliğinde, korkularımızın ve aşağılıkça arzularımızın lüzumsuzluğu bizi karşıladığında, vakit çoktan geceyi geçmiştir artık. Ellerimizdeki yaşamak nimetiyle, hislerimizden mahrum kalmış benliklerimize kavuştuğumuz kutsal geceye, ölüm ve yalnızlığın şahitleri olarak gireceğiz. Sabahında biz, uyutulduğumuz karanlıktan, sonsuz aydınlığa doğru bir kelime ile dirileceğiz: Şükür…
Hüseyin İbiş için bir cevap yazın Cevabı iptal et