Uzun zamandır yazmıyorum. Yazmaya vakit bulamamaktan değil; belki de yazmaya mecal bulamamaktan. İmtina etmekten. Öyle zamanlar yaşıyoruz ki, insan arzu ettiklerinden korkuyor; isteklerinden ürperiyor. Allah sonumuzu hayra kavuştursun.
Topluca, belki de toplumca, herkesin durup düşünmesi gereken bir zamandayız neticede. Yüreklerimizde yer edinmiş, o koyu ve yoğun yaşamak arzusunun, ne kadar da kırılgan olabildiğine şahit olduk. Bir sabah uyandığımız zaman, düzeni kaçmış bir yaşama, acı bir merhaba diyebilme ihtimaliyle karşılaştık.
Geçenlerde, belki de gündemin etkisiyle şu düşünce düşüverdi aklıma: İleride, hangi günahı işledim de bu musibet başıma geldi, dememek için, dikkat etmeliyiz. Oturup düşünmeli ve ben ne istiyorum demekten ziyade, ben, ne yapmalıyım, sorusuyla meşgul olmalıyız.
Böyle zamanlarda insan, bu acı yol ayrımının tam ortasında; gerek geçmişteki hatalarından, gerekse arzularının çokluğundan ötürü, yanlış olana, vicdanına ters düşene meyletmeye istekli olur. Ancak bilinir ki, nefse ağır gelen şey her ne ise, genellikle doğru olanı da odur.
Öyleyse gecenin karanlığından, gündüzün aydınlığına çıkaran Allah’a sığınarak, geçmişimizin karanlığından sıyrılmayı ve doğru bir hayatı yaşamayı dilemeliyiz. Umudu kesmeden, kimi zaman korkuyla, kimi zaman sevdayla; elbet bir gün öleceğimizi unutmadan, ölmeden önce, ölmeliyiz.
Vesselam.