Ruhlarımızı Çalan

Modern çağın çocuklarıyız. Yaşamayı, sevmeyi, eğlenmeyi, mutlu olmayı; acıyı, ızdırabı ve kederi, kısacası her hissiyatı, öğütüyoruz. Çünkü bizler için var olan her şey, tüketilmesi gereken birer meta anlamına geliyor. Dolayısıyla, farkında olmaksızın kendi kendimizi ve başkalarını da öğütmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Yaşam, işte sana iyi hissetmen gereken şeyi sunuyorum, dediğinde, verilen şey her ne olursa olsun, hemencecik, onu tüketmeye ve yenisini talep etmeye meyilliyiz. Yahut, sebat etmeye çalışsak dahi onun er ya da geç biteceğine, sonunun geleceğine öyle içten, öyle kalpten inanmışız ki kadir kıymet bilmezliğimizle, daha iyisini, daha fazlasını talep ediyoruz hayattan. Nerede şükür, nerede insaf diye sorası geliyor insanın.

Günün güzelliğini, azlık yahut çokluk çerçevesinden değerlendiren insanoğlunun, kendisinden inkişaf eden her hissiyatını ve kendisine bahşedilenleri gönülden kabul etmesi, haline şükrederek, iyiliğin ve kötülüğün göreceli oluşuna inanması gerek. Yaşamı, eşyayı ve tabiatı, çok yahut az oluşlarıyla değil, salt “oluşlarıyla” kavraması ve akışın sakinliğinde, süzülmesi de gerek elbette.

Çünkü her varlık, belki nadide bir çiçek, belki de saf bir çocuk; kendiliğinden güzel ve değerlidir. Belki bizlere verilen o şey, özünde, sonsuza kadar sürecek deruni hisler getirmiştir ruhumuza. Bilebilir miyiz?

Belki.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s