Zamanla, kendimizi geliştirmek, hayallerimizi gerçekleştirmek ve geleceğe umutla bakabilmek adına bir şeyler yapmak zorundayız. Oysa ki çoğu durumda hayat, bu minvalde yaşamak için gösterdiğimiz çabayı engeller, ortalama ve sıradan birisi olmamız, hatta sıradanlığın da altında kalmamız için önümüze engeller çıkartır. Normal düşüncelere sahip insanlar, bu engelleri aşabilmek adına çaba sarf eder yahut edemez ve bundan dolayı da pek yakınmazlar. Oysa ki sağlıksız düşüncelere sahip kişilerin çabalarını engelleyen, kendilerinden bağımsız sorunlardan ziyade bizatihi kendilerinden kaynaklanan büyük bir tuzak vardır: Mükemmeliyetçilik veya mükemmel olma arzusu.
Mükemmel olma arzusu, ruhsal kramplar yaşamamıza sebep olan, insanın fıtratına aykırı büyük bir tuzaktır. Bu arzu o kadar derinlere işler ki, sanki çocukluk yıllarımızdan itibaren öğretilmiş ve olmadığı takdirde, kendimizi aşağı ve kötü hissetmemize sebebiyet verecek kadar, sığındığımız büyükçe bir liman izlenimi uyandırır bizde. Kişisel gelişim için gerekli olduğuna inanılan, güvenilir ve değerli bir dost gibidir tıpkı.
Farkında olmadığımız takdirde, zevkle yapmamız gereken hobilerimiz, duygularımız ve spontane yaşamamız gereken gündelik yaşantımız gibi konularda da bizi esir alır; çoğu zaman da yaşantımızın kalitesini aşağılara çeker. Bu durumun en açık örneklerini, depresyon sürecindeki insanlarda daha net bir şekilde görebiliriz. Misalen, duygusal mükemmeliyetçilik olarak adlandırabileceğimiz, insanın duygularına kadar işlemiş bir mükemmel olma arzusu örnek verilebilir. Duygusal mükemmeliyetçilik, her zaman olumlu ve pozitif hissetmemiz gerektiğine dair koyu bir inancın yansıması olarak ortaya çıkar. Bu durumun etkisi altında yaşayan insanlar, asla mutsuz olmamaları ve mutsuz dahi olsalar her daim mutlu görünmeleri gibi çarpıtılmış bir inanışa sahiptirler. Oysa ki bildiğimiz gibi, çoğu zaman olması gereken, tam tersidir.
Duygusal mükemmeliyetçiliğin yanı sıra, hayal ettiğimiz ve gerçekleşmesi için çabalamak zorunda olduğumuz hedeflerimize de sirayet eden mükemmeliyetçilik, ne kadar çaba sarf edersek edelim bize şu minvalde sözler fısıldar: Ne yaparsan yap, asla mükemmel olmayacak. Öyleyse yapmayı bırakmalısın. İşbu noktadan sonra, isteksizliğimiz baş gösterir ve zamanla bahanelere sığınmaya başlarız; hedeflerimiz konusunda kendimize olan inancımız zayıflar, olduğumuz yerde saymaya devam ederiz.
Depresyon ile alakalı yazdığım yazılarda da, insanın düşüncelerini yönetebilmesiyle, kendisini yeniden meydana getirebilmesinin mümkün olduğunu ve dolayısıyla, mühim olanın da düşüncelerimizi sorgulamak olduğunu belirtmiştim. Mükemmeliyetçilik tuzağına düşen kişiler, eğer ki düşüncelerini bir noktadan sonra sorgulama ihtiyacı hissetmezlerse, belki de ömürlerinin büyük bir kısmında bu tuzağın pençesinde yaşayacaklar ve hissettikleri olumsuz duyguların etkisiyle, kendilerine olan inançlarını günden güne daha çok yitirecekler.
Çözüm olarak neler söyleyebiliriz?
Daha önceki yazılarda da belirttiğim gibi ben, özellikle Dr. David Burns’ün ve bu konular hakkında senelerce araştırmalar yapmış bilim insanlarının fikirlerinin, aklımda kalan ve dikkate değer bulduğum kısımlardan sentez çıkartarak, tavsiye niteliğinde sunuyorum. Bu konu hakkında da şu tavsiyeler benim için etkileyici olmuştu:
- Hiçbir şeyin mükemmel olamayacağını kabullenmek: Çevremize baktığımız zaman, yeryüzü üzerinde mükemmel olan ve tahrif olmadan, bozulmadan var olan hiçbir nesne, hiçbir canlı ile karşılaşamayız. Mükemmellik, fiziksel anlamda mümkün değildir.
- Hiçbir şeyin vasat olamayacağını kabullenmek: Bahsi geçen vasatlık, yalnızca karakterimizle alakalı değil, çalışmalarımızla da alakalıdır. Eğer ki bir çaba neticesinde ortaya çıkardığımız ürünün vasat olduğuna inanıyorsak, onun içinde de başarılı ve değerli görebileceğimiz yerler olduğunu da unutmamamız gerekir. Bir şey ya çok güzel, ya da çok kötü olamaz.
- Ufak adımlarla mükemmeli arzulamak: Eğer ki mükemmel olmayı veya mükemmel bir eser meydana getirmeyi diliyorsak, onun diğerlerine nazaran en iyisi olmasını değil de kendi çabamız neticesinde ortaya çıkan eserlerden daha iyi olmasını temenni edebiliriz. Böylelikle, ufak adımlar atmanın zevkini yaşayarak, ilerleme kaydedebiliriz.
Görüldüğü gibi mükemmel olma arzusu, hayatın şartlarına uymayan, mantıksız ve geçersiz bir arzudan ibarettir. Hal böyleyken, neden kendimizi hatalar yapabilecek bir insan olarak kabul etmektense, hala onun etkisi altında yaşamaya mecbur bırakalım ki?