İşin doğrusu, bu mecraya yabancıyım. Yaşamın her anında olduğu gibi kendini ifade edebilmek problemiyle, burada da karşı karşıya kalmamak mümkün değil. Yazdıklarım ve yazacaklarımın içeriği, salt duygularımı ifade eden bir anlamda mı olmalı yahut kimi zaman akıl süzgecinden geçirilmiş, belki de hislerden olabildiğince uzak düşünceleri mi barındırmalı, bilemiyorum.
İnsan, mükemmeli aramaya başladığı zaman, kusurları göze batıyor. Böyle zamanlarda, belki de büyüklerin tavsiyesi kıymetinde bir uyarıyı dikkate almak, çok da kafaya takmamak gerekiyor. Ancak işin doğrusu bizi mükemmel olmaya iten, özünde kıyas yatan o düşüncenin neliği üzerinde düşünmeye başladığımız vakit, esir edildiğimiz kıskaçtan kurtulmanın çaresini de bulabiliriz.
Çağın uzmanları, kendilerini başarının erbabı olarak niteleyenler; hep bir ağızdan, daha çok hırs, daha çok çalışmak diye haykırdıkça, yüreklerimizde saklı bulunan saflık ve masumiyet maalesef ki nefret edilesi hale bürünüyor. Biz zamanla, hep yenilmesi gereken bir rakip, alt edilmesi gereken bir düşman arayışına müptela oluyoruz. Varlığımızı anlamlı kılacak disiplin ve iradeyi, başkaları yahut başka şeyler üzerine yoğunlaştırdıkça, hayat daha da çekilmez hale geliyor.
Öncelikle kendimizi kıyaslamak mecburiyetinde hissettiğimiz o düşman her ne ise onunla barışmayı bilmek gerek. Lâkin barışmak, zihin dünyamızı meşgul eden o düşman görünenden gayrı, kendi kendimize gösterdiğimiz, kusurlardan münezzeh ve toplum nezdinde en iyisi olamadığımız için işlediğimiz o büyük günahtan, kendimize haksızlık etmekten kurtularak gerçekleşebilir. Kusurların olmadığı bir yaşamı aramak veya en kusursuzu olmayı dilemek, her çabamızın altında yatan nihai arzuysa eğer; büyük bir kusura sahibiz demektir.
İnsan, tam da bu noktada ölüm karşısındaki haline de bakmalı. Eğer ki ölüm bizim için korkulasıysa, yaşamı ne kadar anlamsız ve değersiz gördüğümüzü de kabullenmeliyiz. O halde bizi teskin edecek yegane düşünce, yalnızca huzur bulduğumuz eylemlere yönelmek ve kusurlarımızla varlığımızı kabullenmek olmalıdır.
Yaşam, akan bir nehirdir. Bu saf ve berrak nehrin üzerine uzanarak süzülmek, suyun sesine ve gözlerimize nüfuz eden güzelliklere mest olmak ve yalnızca kendimizi dinlemek elzemdir. Şairin de ifade ettiği gibi, insan denilen bu mahluk, aptal, hasta ve bir o kadar da kahramandır. Hâl böyleyken, kendimizden kurtulmak istediğimiz o gereksiz arayış da nedendir?